15 Temmuz Darbe Girişimine İlişkin Kamuoyuna Açık Mektup

15 Temmuz Darbe Girişimine İlişkin Kamuoyuna Açık Mektup

Ülkemiz 15 Temmuz’da çok ciddi, menfur bir darbe teşebbüsü yaşadı. Çok şükür ki kandırılamamış askerlerimiz ve polislerimiz ve halkımızın topyekün darbe karşıtı duruşu sayesinde ülkemiz bir felaketten kurtuldu.

Ayrımcı Dil

Sayın Başbakan ve her partiden siyasetçiler, o saatten itibaren, halkımızı birlik ve beraberliğe davet eden birleştirici konuşmalar yaptı.

Ancak bizler daha olayın etkisini üzerimizden atamamışken Sn. Cumhurbaşkanımızın TV.lerde “Taksim’e Topçu kışlasını yapacağız kimse engelleyemez“, “halkımız idam istiyor, biz de bunu meclise getireceğiz” sözlerini duyduk. Donduk kaldık. Zira beklediğimiz bir iç savaşın eşiğinden dönmüş halka moral verecek, bizleri normal yaşama döndürecek motive edici sözlerdi. Sn. Cumhurbaşkanı’nın böylesine hassas bir dönemde felaket eşiğinden dönülmüşken, aynı ayrımcı dili devam ettirmesinden derin üzüntü ve endişe duyduk. Üstelik böylesine karmaşık bir ortamda bunu söyleyerek toplumun birbirlerine girme olasılığına hiç aldırış etmeden..Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm siyasileri, birleştirici, kucaklayıcı, sakinleştirici bir dil kullanmaya davet ediyoruz.

Masumiyet Karinesi

Menfur olayın üzerinden daha iki gün geçmeden, yüzlerce sivilin gözaltına alınması binlerce kişinin bir anda işlerine son verilmesi akıllara, ister istemez “bu listeler zaten hazırmış” düşüncesini getirmiştir. Gözaltına alınan herkes peşinen suçlu ilan edilmiştir. Masumiyet karinesi hiçe sayılarak, hukukuk üstünlüğü ilkesi bir kere daha görmezden gelinmiştir. Bu kişilerin masum olup olmadıkları yargılama sonunda kuşkusuz ortaya çıkacaktır ama ne zaman ? Ya sonrası, aileleri, yakınları, yok olan yaşamları... Geçmişte yaşadığımız Ergenekon, Balyoz... gibi davaların bugün ne kadar düzmece olduğu ortaya çıkmışken bunlardan hiç mi ders çıkartılamayacak, başka adlarla hayatlar söndürülmeye devam mı edecektir? Herkesin peşinen suçlu ilan edilip, aynı torbaya atılması, toplumun vicdanını yaralamakta ve yargılamanın meşruiyetine gölge düşürmektedir. Adil, bağımsız ve seffaf yargı beklentimizi bir kere daha vurguluyoruz.

Kapatılan Okulların Mağdurları

Cemaatle ilişkisi olan okulların kapatılarak, öğrencilerin çeşitli okullara gönderilmelerini gençler açısından doğru bulmuyoruz. Genç yaşta kendilerinin dışında meydana gelen bir olay nedeniyle belki de tahsil hayatlarını ve yaşamlarını etkileyecek kararların insan haklarına aykırı olduğunu düşünüyoruz. Peki cemaatle hiç ilgisi olmayan sadece çocuğunun iyi bir okulda okumasını isteyen velilerin çocuklarının günahları neydi? Ayrıca yargılamaların neden 17-25 Aralık sonrasını kapsadığını da çok anlamak mümkün değildir. Zira bu örgütün onlarca yıldır sinsice yapılandığı artık herkesçe malumdur.

OHAL’den Normale Dönüş

Ülkemize karşı yapılan bu hain kalkışmanın ardından tüm ülkede ilan edilen OHAL durumunun üç aydan uzun sürmemesini diliyoruz. KHK’de belirli çerçevede yani OHAL’i gerektiren konularda kullanılması gereğini hatırlatmak isteriz.

Siyasi Sorumluluk

Sonuç olarak şunu söylemek istiyoruz; 15 yıldır bu ülkeyi Sayın Cumhurbaşkanının liderliğindeki bir kadro yönetti. Şimdi darbeye teşebbüs eden örgüte mensup, toparlanmaya çalışılan bu kişileri de, aynı kadro, hakim, savcı, asker, elçi, bürokrat, milletvekili ve bakan yaptı. Hatta Sn. Cumhurbaşkanı “ne istediler de vermedik” demişti.Bu yaşananların, yaşatılanların hiç mi siyasi sorumluluğu yoktur?! Kandırıldık kelimesi yönetenler için geçerli değildir. Kandırılan yönetenlerin siyasi sorumluluğu vardır ve bunun hesabını vermeleri gerekir. Ayrıca bundan böyle yönetmeye hakları yoktur, çünkü bir daha aldatılmayacaklarını kimse garanti edemez.

Mutabakat ve Şeffaflık

Bu nedenle, bu olağanüstü şartlar altında alınacak tüm kararların, mecliste bulunan seçilmişlerle birlikte, bir mutabakata varılarak alınmasının bugün çok ihtiyaç duyduğumuz birlik ve beraberlik açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu dönemde yapılan tüm işlemlerde, alınan kararlarda ve yapılan yargılamalarda şeffaflık ilkesinin en üst düzeyde gözetilmesinin hayati önemine dikkat çekmek istiyoruz.

Laiklik ve Gerçek Demokrasi

Yaşadığımız olaylara bakarak laikliğin ne kadar kıymetli olduğunu, din referanslı cemaatlerin, kontrolsüz faaliyetlerinin bedelini hep birlikte yaşayarak öğrendik. Ülkemizin bir an önce OHAL’den normal hayata döndürülmesi, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğünün hakim olduğu bir ortamın yaratılması, iç ve dış barışın sağlanması, gerçek demokrasinin artık söylemlerden çıkıp pratik hayata geçirilmesi mevcut hükümetten en büyük beklentimizdir.

Saygılarımızla,

Kadın Partisi Yönetim Kurulu